Eskiden ilgimi çekmezdi, ancak gezdikçe, beğendiğim gezginleri takip ettikçe gördüm ki bir şehri eşsiz kılan şeylerden biri de sokak sanatının ne kadar özgün olduğu.
Hiç tahmin etmediğim şehirlerde ilginç duvar resimleri ile karşılaştım, mesela Plovdiv, mesela Belgrad. Sokaklara girdiğimde, tren istasyonlarında bu sefer aramaya başladım, güzel bir yazı ya da çizim yakalar mıyım diye.
Berlin‘e giderken beyin olarak hazırdım. Biliyordum ki Berlin bu konuda çok zengin. Sokak sanatı, graffiti konusunda adına kitaplar yazılmış şehir Berlin.
Ve Berlin’deyim. İlk gün bisiklet kiralayarak şehri gezerken şehrin detaylarını görme şansım olmadığından ikinci gün tabana kuvvet Berlin’in “street art, urban life” yönünü keşfe çıkıyorum. Önce Mitte civarındaki ara sokaklar, hatta pasaj halindeki sokaklar. Daha sonra da trenle 3 durak ötedeki Ostbahnof tren istasyonuna gidip oradan da yine yakın civar sokaklar, biraz da Kreuzberg‘e girip çıkınca, hem yarım günden fazlası geçiyor hem de benzersiz eserlerle karşılaşıyorum.
Hava öyle sıcak ki İstanbul’da yağışlı, fırtınalı bir havanın olduğunu duyunca şort, tişört geziyor olmak, kollarımda ve ensemde oluşan amele yanıklarına sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum. Sıcaktan sürekli susuyor olmak canımı sıksa da, yorulsam da gördüklerim beni başka bir dünyaya götürüyor.
Berlin’de sokak sanatı deyince bolca graffiti bulurum sanıyordum. Yanılmışım. Gerçek sanat sokakta, duvarlarda. Farklı pek çok tarz söz konusu. Kimisi duvarları boyamış, kimi ise evde posteri, tasarımı hazırlayıp, gelip duvara yapıştırmış. Kimi de demirden bir insan heykeli yapıp, duvar yanına kilitleyip koymuş. Graffiti aslında yasal değil. Ancak çok büyük bir sanat ve pek çok yerde bunu nasıl yapmışlar ki diye düşündürüyorlar. Diğer yandan da pek çoğu silinmiş. Mesela Banksy aradım ama denk gelemedim. Sorduğum birkaç kişi de silindiğini söyledi, ne kadar doğru bilemiyorum.
Önce sanatçı El Bocho’nun Little Lucy isimli serisini görüyorum. El Bocho’nun birkaç karakteri var ve bunlardan belki de en ünlüsü Little Lucy bir kedi katili, ya kediyi pişirirken bir tasarım duvarda, ya da kediyi keserken. Çizimler son derece sempatik, içerik itici sadece.
Ve J.R, insanlar genelde diğer Avrupa şehirlerinde olan sürrealist tasarımlarını görmek için seyahat ediyorlar. Ben Ostbahnof istasyonu karşısındaki koca binayı gördüm. Binanın köşesindeki iki insan portresine hayran olmamak elde değil.
Osthbahnof’tan karşıya geçince duvara paralel kanal kenarındaki, şu an Almanlar için çok popüler olan Yaam isimli beach bara gidiyorum. Zemin tamamen kum ve şezlonglu olduğu için ismi bu şekilde. Girişte Bob Marley hayranı zenci grubu, kenarda Asya yemekleri yapan bir kadın, içerisi kalabalık, hafif bir müzik, birasını bardan alan boş iskemleye geçmiş, çıplak ayak oturuyor. Diğer tarafta bir plaj voleybolu sahası. Bir grup voleybol oynuyor. Kimi çocuğu ile kimi de yalnız ya da arkadaş grubu ile. Benim için de bir dinlenme molası oluyor Yaam.
Kreuzberg tarafına giderken kapatılmış bir sokakta Punk festival olduğunu görüyorum ancak girmek için biletim yok ve planımı da değiştirmek istemiyorum. Yürümeye devam! Yaklaşık 750 metre yürüdükten sonra Türkçe tabelaları görünce anlıyorum ki buldum! Tren istasyonuna yakın tam kocaman Audi binasının karşısında kalan duvarda Victor Ash’ın Astronot çalışması koca duvarda! Nasıl yapmış onu, her yer kameralarla dolu bir sokak. Yaklaşık 4 saattir yürüyorum akşam oldu neredeyse, karnım da acıktı Mitte’ye dönüp yemek yesem ve geçirdiğim günü geçirsem oldukça keyifli olacak…